Derviş Zaim İle Söyleşi: Kıbrıs'ta Sonsuz Baharı Yaşadığını Hissedersin

Sinema dünyamızın efsanevi ismi, filmleriyle birçok ödülün sahibi, sinemanın bilirkişisi Derviş Zaim bu hafta konuğumuz.

Kıbrıs sizin için ne ifade ediyor? Sizden biraz Kıbrıs’ı dinleyebilir miyiz?

Kıbrıs’ta doğduğum için Kıbrıs benim çocukluğumun ritmini belirledi. Çok enteresan bir Akdeniz adası olmakla beraber bekaretini kaybetmemiş bölgeleri beni oldukça çok etkiliyor. Bir de Kıbrıs’ın şansı İkinci Dünya Savaşı’nın olumsuz etkilerini diğer Avrupa ülkeleri gibi yaşamaması aslında. Magosa’ya gittiğinizde bir Avrupa kentinde rastlayamayacağınız tarih tabakaların üst üste, iç içe geçtiğini görürsünüz. Orada Osmanlı’yı, Venedik’i, Cenevizliler’i, İngiliz koloni yönetiminin izlerini görmek hala mümkün. Tek gotik katedrali şimdi camiye çevrilsede burada görmek mümkün. Açık hava sanat laboratuvarı diyebilirim özellikle Magosa için. Kıbrıs’ın iklimi insanı sonsuz bir baharda yaşıyormuş hissi veriyor.

Sinema ve seyahat birlikte bir bütün gibi yolun sonunda sizi ne beklediğini bilemiyorsunuz. Siz bunu konuda ne düşünüyorsunuz?

Film yaparken en çok zevk aldığım konulardan biri de mekan aramak. Mekan dolaşarak filmin ruhunu yakalamaya çalışırsınız. Bazen bazı mekanlar sizi yormaya başlar. Ben bunu birçok gezgininde böyle yaşadığını düşünüyorum. İşte mekan arayan yönetmenin içine girdiği kalıplar, cenderelerde ruh hali açısından gezginlerle tam da bu noktada benzerlik gösteriyor. Seyahat ve mekan aramak ucu açık olmaları hasebiyle ortaktırlar. Aynı zamanda insanın kafa yapısını ve ruh halini eğmeye, bükmeye, şekillendirmeye her daim hazırdırlar. Mekan, yapmayı tahayyül ettiğiniz filmi değiştirebilir. Öyle bir seyahat yaşarsınız ki sizi bambaşka bir filme doğru götürebilir. Gökçeada’da Filler ve Çimen filmimin söyleşisine gittiğim sırada kumsala da gittik. Tam şezlongda uzanmış kitap okurken karşımda bir anda baştan aşağı siyaha bulanmış 4 kişiyi gördüm ve önce başıma güneş mi geçti diye aklımdan geçirdim. Şöyle bir toparlanıp dikkatlice bakınca adamların tüm vücuduna çamur sürmüş olduğunu farkettim. Meğer kumsalın arkasında şifalı çamurların bulunduğu bir yer varmış. İnsanların şifa bulmak adına uzun süreler çamur sürüp gezmelerinden oldukça etkilendim. Gidip orayı gördükten sonra Çamur filmimi düşünmeye başladım. Gökçeada’ya yapmış olduğum seyahat bana Çamur filmini getirmiş oldu. Olumsuz hava şartlarından dolayı Gökçeada’da film çekimini yapamayacağımızı anladığımızda ekiple yönümüzü Şereflikoçhisar Tuz Gölü’ne çevirdik. Tuz Gölü’nün beyaz sonsuz görüntüsü beni çok etkiledi ve filmin bir kısmını orada çekme kararı aldım. Ama Tuz Gölü içimde ukde kaldı ve bu defa da Nokta filminin tamamını Cihanbeyli tarafında çektim. Gördüğünüz üzere mekanlar mekanları, seyahatler seyahatleri tetikliyor.

Doğanın şifa getirdiğine inanıyor musunuz?

Doğanın insana şifa getirebileceğine inanıyorum elbette. Üstelik bu noktada ülkemizin coğrafyasının çok elverişli olduğunu biliyorum. Bursa’dan Afyon’a kadar birçok şehirde böyle bir mucize sunuluyor. Doğa ve insanın ritminin tutturulmasında böyle şifa kaynağı yaşanılası oluyor.
Doğaya güvenmek gerekir.

Kaleminize ve sanatınıza ilham veren şehirler hangileridir? Görmek istediğiniz şehir rotaları arasında nereler bulunuyor?

Ruh haline göre değişkenlik gösterdiğine inanıyorum. Şu andaki ruh halimle uçsuz bucaksız, sonsuzluk uyandıracak bir yerde olmak isterim. Bozkır, step, Sibirya görmek istediklerim arasında. Epey yeri görme şansını bugüne kadar yaşadım. Tekrar görmek istediğim yer Seyşeller!

Uzun zamandır İstanbul’da yaşıyorsunuz. Başka nerede yaşamak istersiniz bir gitme kararı alsanız?

İstanbul’u bırakmam ama hayatımı bölümlere ayırırdım. Örneğin 3 ay bir yerde 6 ay bir yerde yaşamak isterdim. Bunun büyük bir kısmı İstanbul olur diğer yerler zaman içinde değişiklik gösterebilir. Londra, Hindistan ve San Francisco dönem dönem yaşamak isteyebileceğim yerler olabilir.

Tatil deyince kendinizi nerede ve nasıl bir ortamda hayal ediyorsunuz? Sizde nasıl bir his bırakıyor?

Sakin ve sessizliği yaşayabileceğim tatil benim için şu an oldukça cazip. Son dönemde tatil deyince sükunet duygusu aklıma geliyor. Suyun sesini, daldaki kuşun sesini duyabileceğim ve okumak istediğim kitapları okuyabileceğim bir tatil beni mutlu ediyor. Aynı zamanda kültürel anlamda bana bir şeyler katabilecek bir yerlerde tercihim oluyor.

Tahmin ediyoruz ki çekimler sırasında oldukça keyifli anlar yaşıyorsunuz, bize bir tanesinden bahseder misiniz?

Cenneti Beklerken filmini çekerken 17. Yüzyıl hikayesini Kayseri’de dağ tırmanıp at geçişlerine yer vermek istedik. Oyuncuların araçları, set araçları ve atların bulunduğu araçlarla kafile halinde dağa tırmanıyorduk. Set kamyonetlerinin üzerinde SET Pozitif yazması gerekirken birinde “S” harfi düşüyor ve et pozitif oluyor. Biz dağa tırmanmaya devam ederken jandarma bizi farkediyor ve durduruyor. Çünkü et pozitif yazan kapalı kasa kamyonet önde açık kasa kamyonette atlar arkada gidiyoruz. Meğerse jandarmalar bizi kaçak at keseceğiz zannedip durdurmuş. 🙂 İzinlerimizi göstersekte inandırması zor oldu. Oyuncularımız Serhat Tutumluer’i ve Melisa Sözen’i görünce ikna oldular. Bu ve buna benzer çok fazla anıyı çekimler sırasında yaşıyoruz.

Sizi çekimler sırasında en çok zorlayan mekan neresi oldu?

İstanbul’da çekim yapmak artık çok zorlaştı. Beni en büyüleyen ama zaman zaman fiziki olarak zorlayan yer Tuz Gölü’dür. O uçsuz bucaksızlığına hayranım ama çekimler sırasında Ağustos ayında yaşadığım sıcağı asla unutamam. Tuz Gölü gördüğüm en büyüleyici yerlerden bir tanesi. Herkesin gidip görmesini o sonsuz beyazlığı yaşamasını isterim. Eğer mekan bir karakterse Tuz Gölü benim için en kardinal mekanlardan bir tanesidir. Tuz Gölü’nde çekim bittiğinde tek başıma yürüyüp mekana teşekkür ettim.

İzleyicilerinizin akıllarını başlarından alacak yeni projeleriniz tahmin ediyoruz ki vardır.Önümüzdeki günlerde bizi bekleyen yeni projeleriniz nelerdir?

Bir takım projeler mevcut. Bunlar için yeni mekan arayışları şu an için söz konusu. İlk başta bahsettiğim gibi en keyifli kısımda mekan arayış sürecindeyim. Setin stresinden uzak keyifli bir dönemden geçiyorum.

Tek soru tek cevap kısmımıza gelelim:

Türkiye deyince aklınıza ilk gelen tatil bölgesi: Antalya
En fotojenik ülke:Tayland
En sevdiğiniz yol şarkısı: Hep değişir :))
Tabutta Rövaşata desek: Sevgi
Tatil benim için: Sükunet

Bunlara da göz atın...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir