Ezgi Ayvalı İle Söyleşi: Datça Sadece Kalemime Değil Hayatıma İlham Oldu

Ezgi Hanım merhaba, Tatil.com ailesi olarak bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. Sizi Kafka Okur dergisinde -ki artık her ay- okuma fırsatı buluyoruz. Bir dönem de Kiralık Aşk dizinde izleme fırsatı bulduk.

Okuyucularımızın sizi daha yakından tanıyabilmeleri için kendinizden, seyahatin hayatınızdaki yerinden bahseder misiniz?

Merhaba. Asıl ben bu röportaj için teşekkür ederim. Aslında bir asker çocuğu olarak kontrolsüz bir seyahatin içine doğdum diyebilirim. Toplam 9 ilde yaşayıp, 8 okulda okudum. Bugün baktığımda yüzlerce sınıf arkadaşım ve bir o kadar komşum oldu. İstanbul’a tiyatro eğitimi almaya geldiğimde, haftanın beş günü hocam Ayla Algan’da kalıyor, sonra otobüsle Ankara’ya ailemin yanına dönüyordum. Bu bir yılı aşkın böyle sürdü. Uçak korkum yüzünden otobüsle seyahat ettim ama hiç yakınmadım çünkü o yoğun hayatın başka neresinde altı saat dikkatim dağılmadan, hiçbir şey yapmadan düşünecek, okuyacak, yazacak fırsat bulabilirdim ki. Sonra İstanbul’a yerleştim. Yerleştim dediysem, burada da aradığım mahalleyi bulana kadar semt semt gezdim. 5 yılda 7 ev. Bir süre tiyatro oyunlarında oynadım, kostüm tasarımı, prodüksiyon yaptım. Dizilerde, reklamlarda oynadım. Yekta Kopan’la yazarlık atölyesine katıldım ve yazılarımın da bir yolculuğu olduğunu fark ettiğimizde Kafka Okur ailesine katıldım. Yani öncesinde de sonrasında da, hayat benim için hep yolda olma hali oldu.

Yol, yolculuk, seyahat sizin için ne ifade ediyor? Hangi dürtü sizi yollara düşürüyor?

Durup dururken “Yol’um geldi!” diyorum. Şaka değil. Sonra da arabaya atlayıp uzun mesafe bir yere gidiyorum. Yeğenlerimi görmeye gidiyorum sık sık. İstanbul’a hayli uzaklar. Yola çıktığımda zamansız ve mekânsızlıktan çok besleniyorum. Özellikle yeni bir şey yazmak üzereysem, içinden çıkamadığım bir konu varsa, bir şeyleri derinlemesine düşünmem gerekiyorsa varacağım yere kadar her şey yavaş yavaş çözülüyor o yolculukta.

Kaleminize ve sanatınıza ilham veren şehirler hangileridir? Görmek istediğiniz şehir rotaları arasında nereler bulunuyor?

İstanbul elbette. Nereye yüzünü çevirsen, hangi sokağa girsen bir hikâyeyle karşılaşıyorsun. Aramana gerek yok, sen bir yerde duruyorsun ve hikâye gelip seni buluyor. O kadar seviyorum ki İstanbul’da olmayı. Manisa’ya karşı ayrı bir hayranlığım ve bir borcum var. Bir de hikâyem var, üzerinde çalışıyorum hala. Birkaç ay önce çok plansız Yalova Armutlu’ya gitmiştim. Sürekli anlatır dururum, cennet sanırım burası demiştim. Dağlar, deniz, sakinlik… Bakıyorsun kimsecikler yok. Çok uzun süre kimsenin olmadığı bir yerde olmadığım için sanırım, bana çok iyi geldi Armutlu. Bu yaz erkek arkadaşımla Datça’daydık. Ah o Datça, o kadar güzel o kadar huzurluydu ki, kalemime değil, hayatıma ilham oldu diyebilirim. Bir de Rodos’u çok merak ediyorum.

Bir seyahate çıkarken çantanızda/bavulunuzda genelde neler oluyor? Bir yolculuğa çıkarken en çok ihtiyaç duyduğunuz eşyalar hangileri?

Kaplumbağa gibi bir bavulun içinde yaşadığım zamanlar oluyor. Sık seyahat ettiğim için buna çok alışkınım. Bana kendimi evde hissettirecek bazı özel eşyalarımı yanıma mutlaka alıyorum bu yüzden. Bir oyuncağım vardı mesela adı Gudu, yanımdan ayırmazdım, şimdilerde yeğenimin seyahat arkadaşı oldu. Onun dışında bilgisayarıma, Tomris Uyar’ın Gündökümü’ne ve küçük hoparlörüme gittiğim her yerde ihtiyaç duyuyorum.

Gelelim olay yaratan şu Açık Mektup yazınıza… Her okuyanın kendinden bir şeyler bulduğu, hayatın kursağında kaldığını düşünüp, sözlerini dile bile getiremeyenlere düşüncelerinizi yazıyla haykırdınız adeta. Hem adına da Açık Mektup dediniz. Biraz bu yazıdan bahsedelim mi?

Açık Mektup dedim, çünkü kendini yazarak daha iyi ifade ettiğini düşündüğünde ya da birine sesinle ulaşamadığın noktada mektuba başvurursun. Açık Mektup’u yazarken birilerinin kalbine dokunacağını biliyordum fakat ben de bu kadar sevileceğini tahmin etmiyordum. Kafka Okur derginin inanılmaz bir kitlesi var. Yaş ortalaması çok genç, çok açık, çok interaktif okurlar. Sürekli Instagram’dan yazıştığımız için artık çoğunu tanıyorum. Bize bir şey öğrettiler büyürken; bilmeden ya da bilerek, lafı dolaştırmayı. İçimizden çok gelse de bazı cümleleri doğrudan, olduğu gibi söyleyebileceğimizin, bunu kalp kırmadan saygılı bir şekilde yapabileceğimizin farkında değiliz. Çoğu zaman içimizden kendimize bile itiraf edemiyoruz hissettiklerimizi. Sanırım çekiniyoruz. Bu yüzden bir şeylerle süslemek, daha çok sözcük kullanarak açıklamak zorunda hissediyoruz. Çok güzel mesajlar aldım. Birini unutmuyorum, çok tatlı bir kız arkadaşımız ayrıldığı erkek arkadaşına gönderecek yazıyı, bir bakıyor ki o da ona göndermiş. Aynı anda aynı cümleleri okuyor, aynı anda birbirlerine söylemek istiyorlar. Sonra oturup birlikte okuyorlar, üstüne konuşuyor ve tekrar birlikte olmaya karar veriyorlar. Bu kadar kıymetli bir şey var mı? Bir sayı, “Bir şey sorabilir miyim” diye soru cevap köşesi yapmıştım, kendimle. O zaman da aynı tepkileri aldım. “Bu böyle söylenebiliyor muymuş” dedi okuyanlar. Söylenebiliyor olduğunu anlatmaya çalışıyorum, bir parça becerebiliyorsam ne mutlu.

Önümüzdeki günlerde bizi bekleyen yeni projeleriniz nelerdir? Sizi televizyonda, tiyatro sahnesinde, kelimelerinizi satır aralarında görmeye devam edecek miyiz? Okuyucularımıza yola çıkarken nasıl tavsiyelerde bulunursunuz?

Kısa kısa televizyon deneyimlerim oldu ama görmeyiz sanıyorum. Tiyatroyla ilişkim hayatımın sonuna kadar devam edecek. Daha zamanı var ama bir gün bir oyun yazıp sahnelemek istiyorum. Yazı hayatımın her yerinde… Biraz önce bahsettiğim roman üzerine çalışıyorum bu günlerde. Hikâye Manisa’da geçiyor ve sanırım bana bu sıralar daha çok yol yaptıracak. Okuyuculara ve tabi kendime tavsiyem, bir leylek gibi dolaşmak yeryüzünde, bir kısrak gibi… Ve bir gün o çok sevdiğimiz yeri bulunca bir ağaç gibi kök salmak. İster mahalle içinde yürüyerek, ister dünyayı gezerek, yolda olmak ne aradığını bilenler için her zaman sürprizlerle dolu. Yolda olmak dileğiyle…

Tek soru tek cevap kısmımıza gelelim:

Tiyatro: Ayna
Türkiye deyince aklına ilk gelen: Evim
En sevdiğiniz yol şarkısı: Yine Düştük Yollara – Bulutsuzluk Özlemi
En özgür hissettiğiniz yer: Direksiyonun başında olmak

Bunlara da göz atın...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir