Atilla Dorsay ile filmler ve tatil üzerine
Röportaj: Merve Yılmaz
30 yıl boyunca aralıklarla Anadolu rehberliği yaptım
Türkiye’nin ilk sinema yazarlarından SİYAD kurucu üyesi Atilla Dorsay, İzmir’de başlayan hayat yolculuğu boyunca sinema, yemek kültürü ve şehircilik üzerine birçok kitap ve makale yayınladı. Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık bölümü mezunu olan Dorsay, kariyerine ilk adımı turizm sektöründe attı.
Türkiye’nin ilk online tur operatörü tatil.com’a özel bir röportaj vermeyi kabul eden Atilla Dorsay ile turizm, sinema ve hayat üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Atilla Bey, önelikle bizi kırmadığınız ve vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. Turizme olan ilginizi biliyoruz. Turizme olan ilginizin nasıl başladığını anlatır mısınız?
Mütevazi bir aileden geliyorum. İzmir’den İstanbul’a tanıdıklarımız vasıtasıyla geldik ve eğitimime Galatasaray Lisesi’nde devam ettim. Mimar Sinan Üniversite’sinde mimarlık eğitimine başladıktan sonra hayatın kendisiyle tanıştım. 1960 yılında Bertrand du Couédic ile tanıştım. Bir turizm şirketinde tur rehberi olarak çalışıyordu ve beni Anadolu rehberi yapmak istedi. Kültür Ve Turizm Bakanlığı’nın açtığı kurslar ile 3 ay boyunca Anadolu’yu gezdim. Bu süreçte Halikarnas Balıkçısı da başta olmak üzere bir çok kişiyle tanışma fırsatım oldu. Kurs sonunda yapılan sınavları da kazanarak sonunda tur rehberi oldum. Club Méditerranée’de tur rehberliği yaparken İzmir, Ankara, Kapadokya gibi birçok yeri dolaştım. O yaz oldukça yoğun geçmişti. Fransızca rehberlik yapıp o kadar Fransızla tanışınca, Paris oldukça ilgimi çekmişti. Bir süre Paris’te yaşamak istedim ve bir mimarın yanında işe girdim. Daha sonra Türkiye’ye dönünce tur rehberliğine devam ettim ve 1966’dan itibaren sinema yazarlığı dönemim başladı. Yine de tur rehberliği bütün bir yılınızı almadığı için rehberliği sürdürdüm. 30 yıla yakın aralıklı olarak tur rehberliği yaptım ve 90’lı yıllardan sonra sinema yazarlığım ağır bastı. Turizme her zaman sevgim ve bir tutkum vardı. Tur rehberliği sayesinde birçok yabancı kültürden insanları ve Anadolu’yu tanıdım. Benim için paha biçilmez bir deneyim oldu.
Hayatımda rehberlik olmasaydı Leman ile tanışamazdım
Eşimle de turizm sayesinde tanıştık. Onun arkeolog oluşu ve maddi durumlardan ötürü rehberlik yapmaya başlaması ile bizim yollarımız kesişti. Rehberlik olmasaydı Leman gibi birini bulabilir miydim, bilmiyorum. Hayatımın en büyük mutluluklarından biri… Bir rastlantı sonucu tur rehberi olmam ve eşimle tanışmam… Bunların hepsi birbirini doğuran şeyler oldu.
Fransa’yla olan bağınız aşikar. Fransa rotanızı oluştururken Fransız filmleri size nasıl ilham verdi?
Sinema tutkum çok küçük yaşlarda başladı. İzmir’de Melek ve Sümer sinemalarında en çok dönemin savaş filmlerini izlerdim. Siyah-beyaz, savaş ve aşk filmleri, Casablanca gibi filmler oldukça ilgimi çekiyordu. Oldukça küçük olmama rağmen romantik ve duygusal filmleri çok seviyordum. 12 yaşından başlayarak sinema defterleri tutmaya başladım. Hep yazamaya devam ettim ama sinema sevigimin pekişmesi Paris’te oldu. Hafta sonları sanat sinemalarında Fransız sinemasını keşfettim ve daha o dönemlerde Türkiye’ye sinematek gelmemişti. Türkiye’ye döndüğümde de bu işi yapacağımı biliyordum. Gündelik anılarımı da yazmayı oldukça seviyordum, en sonunda sinema sevgim ve yazma tutkum bir araya geldi.
Filmlerde mekan ögesi, o filmi ne kadar yükseltiyor sizce?
Mimar olmanın yararını belki de burada gördüm. Godard’ın ünlü deyişi benim için temel kuraldır: “Sinema mekanı ve zamanı yeniden yaratma sanatıdır.” Çünkü her filmin mekanı vardır. Aynı edebiyatta olduğu gibi. Sadece sinemada daha zordur ve mekanın nasıl olduğunu anlatmak için somut olarak yaratmak, doğal bir ortamsa arayıp bulmak gereklidir. Filmleri, mekan ve zaman açısından oldukça dikkatli bir şekilde analiz eder, nasıl kullanıldığını anlatırım. Mimarlık eğitimim bu yüzden hiç de boşa gitmemiştir. Bu eğitimin hem sinema da hem de şehircilik anlamında bana oldukça faydası dokunmuştur. Bunların hepsi bölünmez birer parça. Bir aydının, düşünürün yaşadığı şehire ve ülkeye ilgi duymaması düşünülemez bir şey.
Atilla Dorsay için tatil nedir?
Evde eşimle birlikte dinlenmeyi seviyorum. Bunun dışında tekrar izlemek istediğim filmleri izliyorum. Hala Milliyet Sanat’ta “Sinemanın Gizli Hazineleri”nde eski filmleri yazıyorum. Şu anda Agatha Christie’nin ünlü romanından uyarlanan Doğu Ekspresi’nde Cinayet’i yazıyorum. Filmin en son çekilen versiyonu ise 10 Kasım’da vizyona girecek.
Bunların dışında boş zamanlarımızda Amerikan polisiye dizilerini izlemeye bayılıyoruz.
Gerçek anlamda tatilden bahsedersek her yıl 15 gün Bodrum’da tatil yapıyoruz ve bize çok iyi geliyor. Geçen sene ayrıca Datça’ya uğradık. 2 yıl önce yılbaşında Portekiz’e tatile gittik ve başta Lizbon olmak üzere bütün Portekiz’i dolaştık. İnanılmaz bir deneyimdi.
Ayrıca her sonbahar Paris’te 10 gün geçirmek gibi bir adetimiz var. Bunda kız kardeşimin orada bulunması da etkili.
Peki hangi dizileri izliyorsunuz?
Blue Bloods, The Mentalist, Law And Order gibi polisiye dizileri oldukça ilgimizi çekiyor.
Hastane dizilerinden ise Greys Anatomy izlemeyi seviyoruz. Genelde akşamlarımız bu şekilde geçiyor.
Türkiye turizmi için önemli olduğunu düşündüğünüz filmler hangileridir?
Şark Ekspresinde Cinayet filmi özellikle büyük bir etkiye sahiptir, bir kısmı da İstanbul’da çekilmiştir. Filmin oryantalist anlamda tanıtımımızı yaptığını söyleyebiliriz. 1961 yılında “Topkapı” isimli film ise büyük bir ses getirdi. Bu filmden sonra turistler “Beni saraya götür.” yerine, “Beni Topkapı Sarayı’na götür.” diyordu. Daha sonra İstanbul’da çekilen James Bond filmleri gibi sayabilecemiz birçok film. Bütün bunların hepsi Türk turizmine önemli katkılar sağladı.
Şimdi Ayla isminde bir film vizyona girdi. İçerisinde genç oyuncular var. Oscar aday adayı olacağı öğrenildi ve biz eleştirmenler, reklamı bolca yapılan filmlere şüpheyle yaklaşırız. Filmin basın gösterisine katıldım ve karşımda mükemmele yakın bir film vardı. Öncelikle gerçek bir hikaye anlatılması filmi oldukça etkileyici yapıyor. Sevginin anlatıldığı en iyi filmlerden de biri olmuş. Bu film diğer ülkeler tarafından da sempati ile karşılanacaktır. Ülke turizmine de büyük katkısı olacaktır.
Neden Türkiye yurt dışı filmlerde oryantalist bir şekilde lanse ediliyor?
Türkiye 600 yıllık bir imparatorluğun mirasını taşıyor ve büyük bir kültüre sahibiz. Bütün hepsi Osmanlı İmparatorluğu’nun yerleştirdiği imajlar. Dünyada doğu deyince akla Osmanlı İmparatorluğu geliyordu. Bugün modern Türkiye görülüyor ancak buraya kadar gelmişken “Bu ögeleri de kullanmalıyım” diyorlar.
Koleksiyon yapmayı sever misiniz?
Tabii ki. 8000 DVD, CD ve bunun yanı sıra binlerce sinema kitabı koleksiyonum var. Evimizin bir katı sadece bunları saklamak için ayrıldı.
Çok yakında Atilla Dorsay Müzesi açmak gibi bir hayalim var
Özel sektörden iş birlikleriyle Atilla Dorsay Müzesi açmak gibi bir hayalim var. Bu hayalimi yakın zamanda projelendirmeye başladım. Bütün kitaplarım, yıllar boyunca aldığım ödüller, DVD ve CD’lerin hepsi burada sergilenecek. Bu müze, aynı zamanda sinema öğrencileri için bir araştırma kütüphanesi işlevi görecek.
Tek soru tek cevap
En sevdiğiniz yolculuk filmi: Seksen Günde Devr-i Alem
Türkiye’de aklınıza gelen ilk tatil bölgesi: Bodrum
Seyahatlerde olmazsa olmazınız: Bakım çantam. Diş fırçam, deodarantım olmadan bir seyahat düşünemiyorum.
Atilla Dorsay yeni kitabıyla Tüyap’ta
Atilla Dorsay’ın iş, kültür ve sanat camiasından kendi hayatına dokunan 40 önemli kişiliği anlattığı“O Güzel Atlara Binip Gidenler” isimli kitabı yayınlandı. 36. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı Tüyap’ta 11 Kasım günü imza buluşması gerçekleştirilecek.