Merhaba Özüm Hanım, Okuyucularımız sizi Küçük Martha olarak tanıyor, bize Küçük Martha’nın hikayesinden biraz bahseder misiniz? Gurme gezilerinizle, yemek ve gezi kültürünü blogunuza taşıma hikayenizi dinlemek isteriz.
2011 yılının Aralık ayıydı. Şuanki eşim ve iş ortağım Baransel yeni askere gitmişti. Hergün birlikte vakit geçirdiğiniz biri bir anda ortadan kaybolunca ve istediğiniz zaman telefonla da ulaşamadığınızda büyük bir boşluk oluyor haliyle. O gidince ben geceleri uyku problem çekmeye başladım. Televizyonda sürekli Martha Stewart’ın programlarını izlerken, hatta sabaha kadar mutfakta onun verdiği tarifleri yaparken buldum kendimi. Mutfak adeta bana rehabilitasyon olmuştu. Sonra yaptıklarımı ofise götürüp arkadaşlarımla paylaşmaya başladım ve çok olumlu tepkiler aldım. Sürekli herkes tarif istiyordu, ben de kendime “Hadi Özüm, madem içindeki Küçük Martha’yı çıkarttın, şimdi bunu paylaşma vakti!” diyerek Küçük Martha’yı kurdum. Önceleri hep hikayeli yemek tarifleri veriyordum. O gün neden mutfağa girdiğimi ve neden o yemeği yaptığıma dair minik hikayeler anlatıyordum tarifin başında. Hiç beklemediğim şekilde ilgi gördü. Yorumlar ve mailler almaya başladıkça, aslında yazdıklarımın bir buluta gitmediğini anladım. Bu beni daha da motive etti ve sonrasında çocukluğumdan beri en büyük tutkum olan seyahati ve onun dışında hayatta sevdiğim diğer her şeyi katarak bugünkü Küçük Martha haline geldi. Geçtiğimiz 6 yılda o kadar çok şey yaşadık ki Martha sayesinde, en güzeli de tanıştığım onlarca yeni insan oldu! İnsanlardan sürekli biz de sizinle gezmek istiyoruz, bir sofrada oturup yeni tatlar denemek istiyoruz diye talepler geliyordu. Bu nedenle “Biz şuraya gidiyoruz, bizimle gelmek isteyen var mı?” gibi basit şekilde başlayan bir dizi gurme geziler düzenledik. İlki tabi ki Bozcaada’ya idi. Çünkü insanlar bizim gözümüzden adayı yaşasın istiyorduk. Bunu da yeni rotalar ekleyerek 2 sene kadar devam ettirdik. Şimdilik ara vermiş durumdayız ama kim bilir belki yeniden bir şeyler yaparız.
Küçük Martha denilince akla ilk gelen adres tabii ki Bozcaada oluyor. Bize Bozcaada tutkunuzdan (bu duyguya tutku demek doğrusu sanırım) anlatır mısınız? Dünya’yı gezerken kendinizi adaya ait hissetme durumu nasıl bir duygu?
Bozcaada bizim için bir tutku olabilir evet. Hiç bir alakanın olmadığı ama aidiyet hissi yaşadığın yerler olur ya hani. İşte öyle bir yer! Bozcaada ile ilk Baransel sayesinde tanıştım. Onun çocukluğu ve gençliği Geyikli’de yazlıkları olduğu için kısmen adada geçmiş. O nedenle adalı diyebiliriz kendisine. İlk kez adaya gittiğimizde gerçekten bu kadar seveceğimi ben de düşünmüyordum ama bunda tabi ki Baransel’in gözünden adayı yaşamamın büyük etkisi var. Nerede ne yapılır her şeyi çok iyi biliyordu. Neticede bu aşk adada filizlendi, adada olgunlaştı ve adada taçlandı. 2015 yılında adada evlenerek sanırım en büyük düğümü atmış olduk. Bunu çok söylemişimdir sanırım… Nereye gidersem gideyim, bir parçam hep adada olmak istiyor. Bu çok garip bir duygu. O nedenle insanların adayı doğru tanıması bizim için çok önemli.Elimizden geldiğince de bunu yaymnaya çalışıyoruz.
Yol, yolculuk, seyahat size ne anlam ifade ediyor ? Hangi dürtü sizi yollara düşürüyor?
Hani ayrılık da sevdaya dahil derler ya, işte yol da seyahata hatta belki çoğu insan için “tatil” kavramına dahildir bence. Hangi araçla yola çıktığınızın önemi yok. Bavulunuz elinizde, evinizin kapısından çıktığınız anda başlar o macera. Seyahat bir özgürlüktür. Sanırım beni seyahat ederken en çok bu his doyuruyor. Benim bir nevi seyahat bağımlılığım var. Bir seyahatten dönerken daha yolda kafamda yeni rota çizmeye başlıyorum. Zamanın çok kıymetli olduğuna inanıyorum. O nedenle seyahatteyken zamanı maksimum şekilde kullanmaya çalışırım. 5 dakika daha fazla yürüyeyim şu sokakta diye diye son dakikama kadar gittiğim yerin havasını solumaya gayret ederim. İçimdeki keşif duygusu sadece sokakaları ya da tarihi yapıları kapsamıyor. Gideceğim yerdeki insanları, dillerini, yemeklerini, kültürlerinin tamamını kapsıyor. Ailemden aldığım en büyük hazine olan bu seyahatperestliği umarım ileride ben de çocuklarıma aşılayabilirim.
Bu zamana kadar kaç ülkede lezzet tadım fırsatı buldunuz? Kaç şehir gezdiniz? Görmek istediğiniz yerler ve lezzetinin peşine düşmek istediğiniz hangi yolculuklar bizi bekliyor?
Şehir bazında saymadım henüz çünkü küçük kasabalar, yol üzerinde uğradığınız yerler diye bakınca liste çok uzuyor, sanıyorum ki 100’ü geçmiştir. Ama ülke olarak şuana kadar 32 ülke görme fırsatım oldu. Çok yeni Portekiz’den, Porto’dan döndüm. Önümde ise Londra seyahati var. Ama esas büyük seyahatler yeni yıldan sonra bizi bekliyor. Yine uzaklara ve tropiklere doğru yelken açacağız.
Tahmin ediyoruz ki unutmak istemeyeceğiniz yüzlerce anıyı biriktiriyorsunuz. Bizimle birini paylaşır mısınız?
Yoldayken yaşadıklarınız gerçekten ayrı keyifli oluyor. Hiçbir zaman unutmuyorsunuz. Çok fazla anı var aklıma gelen, Barselona’da gecenin bir yarısı takım elbiseli ve yakasında gül olan yaşlı bir taksiciye denk gelip, sokaklarda ilerlerken Frank Sinatra edasıyla bize mini konser vermesini mi, Maldivler’de dalış yaparken o çok görmek istediğimiz Manta balığının sezonu olmamasına rağmen üzerimizden kocaman gövdesiyle geçişini mi, Bali’deki şoforümüz Santiga ile artık aile gibi oluşumuzu mu ya da Baransel’le adada Polente Feemeri’nde güneşi batırıp, herkes gittikten sonra yıldızları izlemek için kaldığımız o gece binlerce yıldızın aynı anda deli gibi kaymasını mı anlatsam bilemedim.
Gençlere, gezmek isteyenlere, içinde seyahat tutkusunu yaşayanlara nasıl tavsiyelerde bulunursunuz?
Gezmek için gerçekten çok büyük paralara ihtiyacınız yok. O nedenle bir pasaportunuzun olmasından ya da vize başvurusu yapmaktan sakın korkmayın. “Ben öğrenciyim bana vize vermezler” diye düşünmeyin. Yabancı seyahat bloggerlarını takip edin. Dünyayı keşfetme merakınızı kimsenin ya da hiç bir şeyin köreltmesine izin vermeyin. Benim şimdiki aklım olsa üniversitedeyken ya da okul bittikten sonra kesinlikle 1 yıl dünyayı gezmek için kendime izin verirdim. Bu ihtimali düşünmekten korkmayın. Tüm sevgililere ve çiftlere de buradan sesleniyorum, seyahat etmek paylaşımı arttırır, yoldayken yaşadıklarınız iyi kötü her şey sizi birbirinize daha da kenetlendirir. Bol bol birlikte seyahat etmeye gayret edin. Seyahatle bir sporu mutlaka birleştirin. Gittiğiniz yerde dalış, kayak, surf gibi sporları deneyimleyin.
Tek soru tek cevap kısmımıza gelelim:
Türkiye deyince aklınıza ilk gelen: Aile
En fotojenik ülke: İtalya
En sevdiğiniz yol şarkısı: Kings of Convenience’ın tüm şarkıları
En sevdiğiniz lezzet: Tüm zeytinyağlılar
Aklınızı başınızdan alan lezzetin kokusu: Sarımsak, domates ve fesleğen karışımı
1 Yorum